UYKU PROBLEMLERİ

Yazar : Layza OVADYA, Uzman Psikolog – Oyun ve EMDR Terapisti

Uyku çok gizemli bir süreç, hala neden uyuduğumuz ve ne işe yaradığı tam olarak bilinmiyor. Bilinen şey, beyin, günlük aktivitelerimizi yürütmek için gerekli olan kimyasal maddeleri uyku sırasında depoluyor; yani vücudumuz ve belki de aklımız için restore edici bir fonksiyonu var. Ayrıca büyümeyi etkileyen bazı hormonlar daha çok geceleri salgılanıyorlar.

Beyindeki uyku merkezleri, uyku ve uyanıklık sürecini yani yaşamın ritmini belirliyor. Bu da bizim biyolojik ritmimizdir. İlk 3 ay, çoğu bebek gece karanlık, sessizlik olması ve aktivite olmamasını, gündüz ise aydınlık, gürültü ve aktivite olduğunu algılayarak uyum sağlamaya başlar. Bebek 2 aylık olduğunda, beyin gelişimine paralel olarak uyku düzeninde de ciddi değişimler olur. Zamanla uyku süresi kısalırken, bebek bir seferde daha uzun süre uykuda dalabilir.

Güven ve bağlanma duygularının geliştiği 6. aydan sonra gece uykularında bir miktar bozulma görülebilir. Bu aylarda diş çıkarma, belirgin bir uyanma sebebi haline gelebilir. Dişetlerinin kızarması ve şişmesi belirtileridir. 9 ay civarında ayrılık anksiyetesinin gelişmesi de uykuyu olumsuz etkileyebilir. Aşırı hareketli bir mizaca sahip bebeğin uyku düzenini oturtabilmesi uzun sürebilir. Bebeğin düzenli uyuyamamasının bir nedeni de onu yatıran anne-babanın stres altında olması olabilir.

Eğer beslenme, oyun, banyo ve diğer aktivitelerin yeri değişirse, bu değişiklikler onun uyku ritminin düzensizleşmesine neden olabilir. Bazı bebekler, günden güne rutinlerindeki değişikliklere diğerlerinden daha hoşgörülü olabilir. Diş çıkrama, hastalık, annenin işe başlaması, bakıcı değişikliği, tatiller veya ailedeki bir huzursuzluk, onun uyku düzenini bozabilir. 3 aydan önce bebek, uykusu gelene kadar sallanır, kucakta tutulur veya emzirilir. Ancak sağlıklı uyku alışkanlığının kazandırılmasına doğar doğmaz başlanmalıdır, kendi yatağında, sallamadan, kucakta ya da memede uyutmadan. Eğer 5-6 aylıkken bile uykusu düzene girmemişse, yatma vakti rutinlerini gözden geçirmek gerekir. Gecede birkaç kez ağlayarak uyanan ve tüm yöntemlere rağmen, uyuması uzun dakikalar süren bebeği tekrar uyutmak, anne-babayı doğal olarak yorgun, huzursuz, kızgın yapabilir, fakat idrak edilmesi gereken şey, anormal bulunan gece uyanmalarının çok normal olduğudur. Bebekler ve çocuklar doğru şartlar var olmadıkça uyuyamaz ve uykuya tekrar dalamaz, çünkü uykuya nasıl dalacağını öğrenmemişlerdir. Bebekler uyumak için çok çeşitli alışkanlıklar geliştirebilirler. Kendilerinin veya annelerinin parmağını emebilir, battaniyeye sarılabilir, kendilerinin veya başkalarının saçlarına parmaklarını dolayabilirler. Bir kere şans eseri sakinleşmelerine yardımcı olmuş olan bu yöntemleri devam ettirirler. Aslında yumuşak, ipeksi ve tüylü şeylere dokunma, bir şeyleri emme, sallanma veya okşanma gibi ritmik hareketlerin gerçekten sakinleştirici etkisi vardır- fakat alışık olan bir bebek bulamazsa büyük krizler yaşayabilir. Uykuya dalmakla ilişkilendirdikleri şartlar; müzik, şarkı mırıldanılması, sırtının okşanması, masal anlatılması, annenin kokusu… gecenin bir vakti birkaç kere aynı şekilde gerçekleşemediğinden, problem uyanmalar değil, tekrar uykuya dalmadır. Bebek, tekrar uyku şartlarını kurmak için anne-babaya-bakıcıya ihtiyacı varsa (sesi,kokusu,teni…), istemsiz olarak birkaç kere uyanma ihtiyacı hissedebilir. Doğduktan birkaç ay sonra karanlık ve sakin bir odada tek başına uykuya dalmasını öğretmek gerekir, kaldırılmamalı, sallanmamalı, emzirilmemeli, radyo, televizyon, biberon veya emzikle sakinleştirilmemesi daha iyi olur. Biraz ağlama duymadan problemin çözülemeyeceğini önce anne-baba etmelidir.

Bebeği uykulu ama henüz uykuya dalmamışken yatağa yatırmak gerekir. Kademeli yaklaşımda bebeğin, anne-babasının hala yakınında olduğunu ve onunla ilgileneceğini hissetmesi gerekir, bunu da ancak deneyimle öğrenebilir. Eğer içeri girmeden önce kısa bir süre beklenir ve bekleme süresi kademeli olarak arttırılırsa bebeğin öğrenmesi daha kolay olur. Belirli aralıklarla yanına gidildiği takdirde de, kendini terk edilmiş ve güvensiz hissetmeyecektir.

Bebek, uyku ve beslenme arasında bağlantı kurmuşsa, çocuk doktorunuzun da onayıyla, bu bağlantıyı kırmak gerekecektir. 4. veya 5. ayda, normal şartlarda gece beslenmeleri sona erer. Gece biberon veya memeden besleniyorsa, bir anda beslenmeyi kesmek yerine, miktarını ve sıklığını yavaş yavaş azaltmak iyi bir yöntem olabilir. Bunu akşamüstü veya öğle uykusu öncesinde de yapmak iyi olabilir.

Eğer uykuya dalarken emzik kullanıyorsa, emziksiz uyumayı öğrendiğinde emziği tamamen bırakacaktır. Bütün gün ağzında ise, sadece geceleri kaldırmak zor olacaktır. Gün içinde bunu yavaş yavaş azaltmak gerekir.

İlk birkaç gece kolay olmayacaktır, pes edilmezse 1-2 hafta içinde bile işlerin gittikçe düzeldiği görülecektir. Bazen kararlı, bazen kararsız davranılırsa, bebek veya çocuk her anı pes edilecek an olarak bekleyip savaşacaktır.

Bazı durumlarda daha büyük aylarda, çocuk o kadar çok ağlayabilir ki, sonuçta kusabilir. Tesadüfen kendi kendini kusturmayı keşfeden çocuğun yanına zaman dolmasa bile içeri girip ekstra ilgi göstermeden ve paniklemeden, üstünü değiştirip hemen odadan çıkılmalıdır. Yanında kalınır ise, kusmayı istediğini elde etmek için kullanmayı öğrenecektir. Kusmak, çocuğun canını acıtmadığı için suçluluk da hissetmeden yolunuza devam etmelisiniz.

Bir tatil ya da hastalık sırasında geçici değişiklikler yapılabilir fakat her şey normale döndükten sonra da çocuk yeni koşullarını isteyebilir. Bu noktada pes edilirse, uyku bozuklukları alışkanlık haline gelebilir; özellikle 6 ay-1 yaş arasında sık görülür.

Anne-babaların en çok sorduğu, bebeklerin veya çocukların ağlamalarına izin vermenin, kalıcı bir psikolojik zarar verip vermeyeceğidir. Uyumayı öğrenirken ağlamalarına biraz izin vermek, hiçbir zaman psikolojik zarara sebep olmaz, anne-baba çocuğuna sevgi ve şefkati gösteriyorsa ve terk edilmeyi yaşatmıyorsa, ağlatmanın sakıncası yoktur.

Kademeli yaklaşım yöntemi uygulamaya karar verildiyse, buna sadık kalınmalı, programa haftasonu başlamak çalışan anne-baba için daha uygun olacaktır. Önceden ne kadar beklemeniz gerektiğinin programı yapılmalıdır. Gece karar verilen bir bekleme süresi, 10 dakika ise bile, 1 saat gibi gelebileceğinden kendi kendinizi sabote etmenize neden olabilir. Çocuğun yavaş yavaş sakinleştiği hissediliyorsa, içeri girmek, onu tekrar uyaracaktır, süre biraz uzatılabilir.

Hep anne veya hep baba mı çocuğun yanında olmalıdır sorusuyla da sık karşılaşmaktayım. Aslında sırayla çocuğun yanında olunması daha iyidir. Çok sıkı bir sıra değiştirme programı değil ama size en uygun program uygulanmalıdır. Haftaiçi-haftasonu, gecenin ilk yarısı-ikinci yarısı gibi bölüşmeler yapılabilir. Eğer anne veya babadan bir tanesi o ana kadar bütün uykuya dalmalarda veya uyanmalarda yanında bulunduysa, diğer ebeveynin yeni bağlantı kurmayı öğretmede daha çok şansı olacaktır, çünkü eski bağlantının parçası değildir.

Öğrenme süreci başladığında bakıcıyı devre dışı bırakmakta fayda var, çünkü sizin tepkilerinizin aynısını veremeyeceği için çocuk da tam olarak ne bekleyeceğini anlayamayacaktır. Sizin olmayacağınız bir gece var ise de, uzun vadede çok etkisi olmayacaktır, yalnız ertesi gün programa yeniden başlanmalıdır. Rutinler iyice yerine oturduktan sonra, bakıcıdan yeni rutinleri denemesi istenebilir. Gündüz başka biri bakıyor, gece siz devreye giriyorsanız ve bakıcı bu programı gündüz yapamayacaksa, sadece gece yürütün programı. Gündüz ve gece uykularının farklı kişiler tarafından düzenlenmesi, ikisinin de aynı kişi tarafından dengesiz düzenlenmesinden daha az probleme sebep olur.

1 yaş öncesi hiç problem çıkarmadan uyuyan çocuk, 1-2 yaş arasında yatmamak için direnmeye başlar. Tek sebebi korkular değildir, tabii. Fakat sebep gece korkularıysa, çocuğu rahatlatmak gerekir. Gece lambası, sevdiği bir obje, rahatlatıcı uyku düzeni sağlanması (banyo yapmak, pijama giymek, masal okumak, hafif müzik çalmak…) çözüm olabilir. Gece korkularının başlaması normaldir, eskiden ışıklar söndüğünde her şey bitiyordu, şimdi ışıklar sönse bile her şeyin devam ettiğinin bilincinde. Korkarak uyandıysa, onu rahatlatmak çok önemlidir. Işığı açıp kucağa almanız gerekmeyebilir, yanında durup, sırtını okşamak, onunla konuşmak yeterli olabilir. Kucağa alıp almamaya şiddetine göre karar verin.

Korku, her zaman olumsuz bir duygu olarak görülmemelidir. Aslında hayatta kalabilmenin en önemli, en derin kavramlarından biridir. Elinizi bırakıp caddeye fırlamak için hamle yapan bir çocuğu azarladığınızda, korkar. Fakat trafiğin tehlikeli olduğunu anladığından değil, sizin ses tonunuzdan. Burada sizin uyarılarınız, tehlike ve korku kavramlarını birleştirir ve onu uyanık tutar, fırlamaması gerektiğini öğretir.

Çocuk gece kabus gördüğü için bağırdığında, doğal olarak anne-baba çocuğun yanına koşar. Aslında kabus görmek de tıpkı yukarıdaki paragrafta belirttiğim gibi bazen gerekli bile olabilir. Gün içinde yaşanan ve başa çıkılamayan heyecan, kaygı, korku gibi istenmeyen duyguların sağaltımına olanak sağlar. Kabusla uyanan bir çocuğun kendini güvende hissetmeye ihtiyacı vardır. Işıkları tamamen yakmadan, çok gerekli olduğunu hissetmiyorsanız yataktan çıkarmadan veya kucağınıza almadan onunla konuşun ‘yanındayım, merak etme uyuyana kadar burdayım…’ ancak o kabusuyla ilgili konuşmuyorsa detayları öğrenmek için gece çabalamayın. Kendisi anlatır ise de uzun konuşmadan ona güven verin. Gecenin bir vakti siz onu yanınıza alırsanız, kabusların tehlikeli ve korkutucu olduğuna kendisini inandıracaktır.

Çocuk bazen kabuslardan farklı olarak gece terörü yaşar. Genelde uykuya daldıktan sonraki ilk 3 saat içindeki derin uyku diliminde gerçekleşir. Fiziksel tepkileri ise terleme, kusma, hızlı kalp atışı, kesik kesik nefes alma…olabilir. Hareketleri bilinçsiz ve çığlık atar ancak sizi tanımaz, hiçbirşey hatırlamaz ve açıklayamaz. Böyle bir çocuğu kesinlikle ani bir şekilde uyandırmamak gerekir. Ertesi sabah konuşmak da faydasızdır. Gece terörü en çok 5 ve 7 yaşları arasında görülür. Araştırmalar gece terörü yaşayan çocukların %96 sının ailelerinden birinde kısmi uyanma bozukluğu yaşadığını ortaya koymuştur. Gece terörü genelde zor dönemden geçen, duygularını çok paylaşmayan, içine atan çocuklarda daha sık rastlanır. Bu yapıdaki çocuğa duygularını ifade etmeyi öğretmek gerekir, gerek model olunarak gerekse alınabilecek profesyonel bir destek ile.

Gece uykularında bebeğinizin veya çocuğunuzun diş gıcırdattığını duyabilirsiniz. Bebeklerin %50 si 1 yaşını doldurmadan olan dişlerini gıcırdatırlar. Tıp dilinde diş gıcırdatma ‘bruksizm’ diye isimlendirilir. Bebeklerde genelde 10 aylıkken başlar ve bebeğin ön dişleri çıktıktan sonra görülür. Diş gıcırtdatma yetişkinlerde diş problemlerine yol açarken, bebeklerde endişe edecek bir durum yaratmaz. Bazı bebekler yan yatarken dişlerini fazla gıcırdatmazlar, bebeğiniz uyumadan önce yada uyuduktan sonra doktorunuz yan yatmasında sakınca görmüyor ise yan çevirmeyi deneyebilirsiniz.

Diş gıcırdatmasının sebepleri arasında diş hekimliği literatüründe stres (pişmanlık, uykusuzluk, takıntılı olma hali, kıskançlık…), dişlerin birbirleriyle iyi temas etmemesi, yetersiz beslenme, barsak parazitleri, alerjiler, endokrin bozuklukları, diş çürümeleri ve uyku pozisyonu ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu arada gün içinde su ihtiyacı giderilmemiş çocuklarda, bruksizmin oluşabileceği de öne sürülmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, diş gıcırdatmanın allerjik çocuklarda üç misli daha fazla görüldüğünü göstermektedir. Gıcırdatma, saman nezlesi, sinüzit, burun kemiği eğriliği, burun polipleri olanlarda daha fazladır. Bunlar genellikle geceleri ağzı açık yatan, horlayan ve salyaları akan çocuklardır. Bu çocuklarda kulak ağrısı ve kulak iltihaplarına da çok sık rastlanır.

Gelişimimizin önemli bir parçası olan uykunun ve uykuya geçişte önemli rol oynayan ritüellerin düzenlenmesi için gerekli görüldüğünde bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Çocugum ve Ben Dergisi, Mart 2010