ÇOCUKLARDA YALAN

Yazar : Sonnur KÖSE ÖZTÜRK, Uzm. Psk. Dan. – Psikodrama, Oyun ve EMDR Terapisti

Çocuklarının yalan söylediğini görmek anne babaları endişelendirir. Çocuklarının geleceği ile ilgili kaygılanırlar. Çoğu zaman nedenini anlayamazlar, çaresiz kalırlar. Anne babalar bazen çocuklarının doğruyu söylemesini çok erken bir dönemde bekleyebilmektedirler. Oysa 3 yaş çocuğunun öyküler uydurması ve taklit oyunlarından hoşlanması doğaldır.

Öykü uydurmak ve taklit etmek yalan söylemek değildir ve çocuğun yaratıcılığı için önemlidir. Yaşamın ilk 5 yılında anne babaların çocuğun yalan söylemesi konusunda endişe etmelerine gerek yoktur. Çocukta gerçekçilik duygusu, zaman içinde kazanıldığı için doğruyu söylemenin de giderek gelişen bir olgu olduğu düşünülmelidir. Çocukların gerçek dışı konuşmaları çok sık görülür. Çocuğa karşı yalan kelimesini kullanmak, yalancısın demek doğru değildir. 3-4 yaş çocuklarının sık sık söylediği yalanlar, aslında gerçek anlamda yalan değildir, sahte ya da görünürde başka bir deyişle ‘sözde’ (pseudo) yalanlardır.

Bu tür ‘sözde’ yalanlar, gerçek yalandan farklıdır; gerçek yalanla yüzeysel benzerliği çoğunlukla karıştırılmasına neden olur. Örneğin masada bardağı deviren çocuk bundan kardeşinin sorumlu olduğunu söyleyebilir. Vazoyu kendisinin değil oyuncak ayısının devirdiğini ifade edebilir.

Görünürde yalan bazen oyun nitelikleri taşır. Çocuk çevresindeki kişiler ya da kendisiyle ilgili olaylara ince ayrıntılar katarak bunları süsler. Gerçeğe bir anlamda bağlı kalabildiği gibi tümüyle başka bir olay da yaratabilir. Bu tür uydurmalar 7 yaş öncesi çocuklarda sıklıkla görülür.

Uydurmalar zamanla gelişebilir ve bir öykü gibi tamamlanabilir. Bu hayal gücü ürünlerinin özelliği, ikinci bir kişinin yaratılmasıdır. Çocuk çoğunlukla kendisiyle aynı yaş ve cinsiyette bir kardeş, kuzen veya hayali bir arkadaş yaratabilir. Çocuk duygusu ve deneyimlerinin bir bölümünü sorumluluklarından bazılarını ona aktarır. Tek çocuk ya da kardeşleri kendisinden çok büyük olanlarda bu daha sıktır. Çocuk psikolojik gereksinimleri nedeniyle gerçek dışı fikir, bilgi, söz ya da hayallere sığınabilir. Çocuk kurduğu hayalleri gerçek gibi kabul eder. Bu bazen arkadaş ihtiyacı duyan ya da anne babası tarafından ihmal edilen ve yalnız hisseden bir çocuğun hayali arkadaş yaratarak ve bu yolla hem kendisini tatmin ederken hem de anne babasını endişelendirerek ilgi alarak kendini ifade etmesi şeklinde olabilir.

Çocuğun gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmesinden sonra yalanın hala süregelmesi halinde yalanın temelinde çevreyle olan olumsuz ilişkiler yatıyor olabilir. Çocuk ergenlik dönemine girdiğinde yalanın türü ve içeriği değişir. Genç nezaket, gönül alma vb. nedenlerle özel ve tümüyle bilinçli bir davranışla yalana başvurur, ki bu tür yalan ‘sosyal yalan’ adını alır.

Çocuğa yalanı öğreten bir yol taklittir. İlk önce diğer çocukları taklit eden çocuk hemen sonra yalanın onlara bazı olanak ve avantajlar sağladığını saptar. Bir de bunu arkadaşlarının ‘benim gibi yapamıyorsun, çünkü korkuyorsun’ yada ‘gerçeği söylemekte hata ediyorsun’ türünden yönlendirmeleri eklenir. Böylece çocuk yaptığı bir hatada kendini masum gösterip cezadan kurtulmasını öğrenmiş olur.

Yetişkinleri taklit de çocuğu yalana iten bir başka etkendir. Yetişkinler kendi aralarında ve daha da önemlisi çocuklara yalan söylerler. Bunun da ötesinde yetişkinler bazen çocuğun yalan söylemesini isterler. Örneğin ‘dün evdeydik diyeceksin’ ya da ‘bunu yaptığımı babana söylemeyeceksin’ gibi tembihleriyle bilinçsizce çocuğu yalana iterler. Yalan söylemenin empoze edilişi açık bir şekilde olmayabilir, örnek olma da bir tür telkindir. Örneğin, istemediği bir yere gitmememek için başının ağrıdığını bahane eden anne, sofrada çocuğuna ellerini yıkayıp yıkamadığını sorduğunda çocuk yemeğe başlamak için olumlu yanıt verecektir. Bundan sonra her durumda isteğine uygun yanıt arayacak ve bundan suçluluk duymayacaktır.

Zihinsel düzeyi düşük çocukların gerçeğe çok aykırı yalanlar söyledikleri buna karşılık normal ve üstün zekaya sahip olanlarınsa mantığa daha uygun yalanlar söyledikleri ve ayrıntılı öyküler uydurdukları saptanmıştır.
Aileye bağlılık, dayanışma, verilmiş söze saygı gibi durumlar yalan söylemeye neden olabilir. Örneğin 10 yaşındaki bir kız çocuğu karnelerin alındığı gün anne ve babasına karnelerin verilmediğini söyler. Oysa karnesi kötü olduğu için anne babasının ona kızmayacağını ve onu kınamayacağını çok iyi bilir. Ama yanlızca annesini üzmeme kaygısı içindedir, çünkü iyi bir karne getireceğine söz vermiştir.

Çocuk çekingen olduğu için de yalan söyleyebilir. Bu tip yalanın oluşumunda heyacana kapılma önemli rol oynar. Güçlü bir belleğe sahip bir çocuk bir gün anne babasının konukları önünde şiir okuma isteğine ‘unuttum’ karşılığını verebilir. Şiiri cok iyi anımsamasına karşın topluluk karşısında okumaya cesareti yoktur. Bazen de çocuk kendisine fazla karışılması nedeniyle yalan söyler. Bunun yanı sıra iyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi bazen çocuğa içinde bulunduğu bazı durumları utanç verici gibi gösterebilir. Örneğin ailenin fakirliği gibi. Çocuk bu durumda ailesini, geçim sıkıntısı yokmuş gibi tanıtır. Anne baba için önemli olan bir konuda ilgi çekme ya da anne babayı taklit etme amaçlarıyla da çocuk yalana başvurabilir.