EVLAT EDİNİLMİŞ ÇOCUK VE EĞİTİMİ

Yazar : Prof. Dr. Norma RAZON, Eğitim Danışmanı – Pedagog

Evlat edinme, çok eskilere dayanan, günümüzde de giderek ilgi gören bir olgudur. Bu olgu sayesinde, çocuk sahibi olamayan aileler bir çocuk yetiştirme mutluluğuna erişmekte, kimsesiz bir çocuk da sıcak bir aile ortamında yaşama şansına sahip olmaktadır. Son günlerde izlenen televizyon dizileri, bazı konuları gündeme getirmiştir. Bunlardan biri de evlat edinme konusudur.

Filmlerde, zaman zaman evlat edinilmiş çocukların yaşam öykülerini izleyen küçükler, annelerine soru sorarak meraklarını belirtmekteler. ” Anne beni sen mi doğurdun? Sana da babama da benzemiyorum, beni bir yerden mi aldınız? Asıl annem babam siz misiniz? Evlat edinilmiş olsaydım beni sever miydiniz ?” gibi sorularla endişelerini dile getirmekteler.

Bu sorular karşısında bazı anne babalar ilgisiz kalmakta, bazıları şaşırmakta, evlat edinilmiş bir çocuğa sahip olanlar ise endişelenmektedirler. Hele çocuklarına gerçeği söylememiş olanlar, huzursuz olmaktadırlar. Bu huzursuzluğu gidermenin tek yolu, çocuğuna, gerçeği uygun zamanda, uygun bir dille açıklamaktır. Bazı aileler gerçeği, çocuktan gizlemenin yararlı olduğuna inandıklarından, bu sırrı saklamayı tercih etmekte, çocuğun bunu bir başkasından öğrenebileceği olasılığını göz ardı etmektedirler. Çocuklarının bu durumu beklenmedik bir anda, beklenmedik birinden öğrenebileceğini, bundan olumsuz şekilde etkilenebileceğini, hatta duygusal bir şok yaşayabileceğini düşünmemektedirler. Bu duygusal şokun, çocukta yaratabileceği olumsuzlukların, gerçeği ana-babadan öğrenmekten çok daha sakıncalı olacağını tahmin edememektedirler.

Evlat edinme, eskiden gizlenen, konuşulmayan, son günlerde ise giderek daha çok düşünülen, daha çok tartışılan bir olgudur. Bu olgu sayesinde çocuk sahibi olamayanlar, çocuk özlemlerini giderebilmekte, anne-baba olmanın sevincini yaşamaktalar. Ailesi tarafından terk edilmiş veya kurumda büyüyen bir çocuk da sıcak bir yuva kazanmakta, bir aile ortamı içinde yaşama şansına ulaşmaktadır.

Evlat edinme olgusunun, farklı ülkelerde, farklı yasalarla belirlendiği, evlat edinme koşullarının da yasalarla saptandığı bilinmektedir. Burada konu ile ilgili yasalara değinilmeyecek, sadece evlat edinilen çocuğun eğitimi üzerinde durulacaktır. Evlat edinmek isteyen her ailenin, bu isteğini anında yerine getiremediği, bu isteğini gerçekleştirmek için uzun yıllar beklemek zorunda kaldığı, bazen görevli sosyal hizmet uzmanının aradığı koşulları bulamaması nedeniyle bir süre engellendiği görülmektedir. Ailenin sadece parasal olanaklara sahip olması yeterli olmamakta, zihinsel, eğitsel, duygusal ve sosyal düzey ile ahlak yönünde belli niteliklere sahip olması istenmektedir. Uygun bulunan aileler, çocuğun en iyi şekilde yetişmesine fırsat yaratacaklarına inanılan ailelerdir.

Genelde çocuk sahibi olamayan ana-babalar, evlat edinmeye karar vermeden önce, uzun bir tereddüt devresi yaşamış, endişe ve karamsarlık dönemi atlatmışlardır. Bunlar, çocuk sahibi olabilmek için uzun süre beklemiş veya mücadele etmiş ana-babalardır. Uzun araştırmalardan, tıbbi ve psikolojik tedavilerden, büyük hayal kırıklıklarından sonra bu karara varmışlardır. Dünyaya bir çocuk getiremeyeceklerine inandıktan sonra, sevmek, eğitmek, yetiştirmek için bir çocuğu evlat edinmeye karar vermişlerdir. Bu kararı verinceye kadar aralarında uzun süre tartışmışlar, yakın çevre tarafından suçlanma, anlaşılamama gibi tepkilerle karşılaşmışlar, tereddüt ve endişe içinde bocalamışlardır. Bocalamalarının nedeni, şüphesiz evlat edinecekleri çocuğun geçmişinin bilinmemesinin yarattığı endişedir.

“Bu çocuk nereden gelmiştir? Anası, babası kimdir? Annesinin ve babasının sağlık durumu, zihinsel ve bedensel özellikleri nelerdir? Çocuk hangi koşullarda yaşamıştır? Ne tür etkiler altında kalmıştır?” türünden sorular evlat edinmek isteyen ailelerin kafasını kurcalayan, uykularını kaçıran sorulardır. Bu ailelerin bir kısmı evlat edinme yoluyla bir çocuğa kavuştuğu anda bu soruları unutmakta, bu sorulara cevap aramaktan vazgeçmektedir, bir kısmı da bu soruların cevapsız kalmasından ötürü yaşam boyu huzursuzluk duymaktadır. Çocuklarının geçmişi hakkında bilgi sahibi olamamanın yarattığı huzursuzluk, aileleri sürekli tedirgin etmekte, çocuktaki en küçük sorunu büyütmelerine yol açmakta, çocuğun en ufak hatasını hoşgörü ile karşılayamamalarına neden olmaktadır. Bu aileler herhangi bir sorunla karşılaştıklarında, soruna süratle çözüm aramak yerine paniğe kapılmakta, kendilerini suçlamakta, ya da çocuğun biyolojik ailesini bundan sorumlu tutmaktadırlar.

Evlat edinen aile, çocukta istemediği ve beklemediği bazı özelliklerin bulunabileceğini kabullenmeli, çocuktaki olumlu yönleri keşfedip geliştirmeli, olumsuz yönleri de uygun bir eğitimle giderebileceğini veya hafifletebileceğini bilmelidir. Aile, çocuğun kalıtsal özellikleri hakkında taşıdığı endişeyi yenebilmeli, bu endişesini çocuğa yansıtmamalıdır. Bu çocuğun, idealindeki modele uymayabileceğini kabul etmeli, çocuğu tanıyarak eğitmelidir.

Çocuğa evlat edinilmiş bir çocuk olduğunu söylemeli midir? Söylenmeli ise, gerçek, çocuğa kimin tarafından, ne zaman ve nasıl söylenmelidir? Uzmanlar, gerçeğin çocuğa mutlaka söylenmesi gerektiği konusunda görüş birliğindedirler. Bu gerçeği söylemek için en uygun zamanın da, okul öncesi dönem olduğu hususunda aynı düşüncededirler. Gerçek, çocuğa, mümkün olduğu kadar küçük yaşta, evlat edinen anne veya baba tarafından, sade bir dille söylenmelidir. Çocuğun bunu derhal anlaması beklenmemeli, gerekirse açıklamalar tekrarlanmalıdır. Bu açıklamalar sırasında olay abartılmamalı, olaya aşırı bir duygusallık katılmamalı, çocuğa doğal bir şekilde davranmaya özen gösterilmelidir.

Çoğunlukla açıklamalar anne tarafından yapıldığından, çocuk annesinin öz olmadığını, ancak babasının öz olduğunu düşünebilir. Çocuk bu konuda da aydınlatılmalı, annesinin de babasının da öz olmadığı kendisine söylenmelidir. Bu arada çocuğa aile kavramı kazandırılmalı, bir çocuğun gerçek ailesinin, onu büyüten eğiten, yetiştiren, ihtiyaçlarını karşılayan, ona ilgi ve sevgi veren ana baba olduğu anlatılmalıdır.

Anne veya baba, gerçeği çocuğa söylerken, bir çocuk dünyaya getiremediklerini, ancak çocuk sahibi olmak istedikleri için onu seçtiklerini açıklamalıdır. Anne ” Kuruma gittiğimizde birçok çocuk arasında bana gülen sen oldun,… bana doğru gelen sen oldun,… Kucağıma gelen sen oldun” veya ” Seni görür görmez sana yaklaştım, seni sevdim, çünkü bana güldün, sen beni seçtin, ben de seni seçtim, biz birbirimizi sevdik, biz birbirimizi seçtik,” şeklinde bir açıklama yaparak, bu seçimin karşılıklı bir seçim olduğunu vurgulamalıdır. Batılı uzmanlar, ‘karşılıklı seçim kavramı’nın çok sağlıklı bir açıklama olduğunu ve çocuğun gerçeği kavramasını kolaylaştırdığını iddia ederler.

Çocuk, evlat edinilmiş bir çocuk olduğunu öğrendikten sonra, günün birinde onu dünyaya getiren anne ve babanın kim olduğunu, hayatta olup olmadıklarını, neden terk edildiğini, onu nerede bulduklarını, bu ailenin bir bireyi olmadan önce nerede ve nasıl olduğunu sorabilir. Bu sorulara verilen cevaplar gerçeğe uygun olmalı, çocuğun yaşına ve olgunluk düzeyine hitap etmeli, anne ile babanın cevapları arasında tutarlılık olmalıdır. Çocuğun kafasında cevapsız soru bırakılmamalı, içinde hiçbir kuşku kalmamalıdır. Çocuğun sevgisini kazanmak için, öz anne baba kötülenmemelidir. Hayatta oldukları takdirde, her an ortaya çıkabilecekleri göz önüne alınarak öldükleri söylenmemelidir. Çocuğun aileye girmesiyle yaşanan mutluluk vurgulanmalı, birlikte geçen güzel günlerin anısı çocukla paylaşılmalıdır.

Çocuğa gerçeği anlatmak cesaret gerektirir. Bazı anne – babalar gerçeği söyleme işini geciktirirler. Çocuğun anlayacak olgunlukta olmadığını ileri sürerek bu anı ertelerler, çocuk büyüdükçe de cesaretlerini kaybedip gerçeği söylemekten vazgeçerler. Uygun bir zaman beklemeye koyulurlar, zaman geçtikçe de zorlanırlar. Oysa ilkokul öncesinde gerçeği çocuğa söylemiş olsalardı, bu sorunu çok kolay bir şekilde halletmiş olacaklardı. Okul çağına kadar, gerçeği çocuklarından gizlemiş olan aileler, çocuklarını yaşıtları ile görüştürmezler, çocuklarının bahçeye ve sokağa çıkmasını yasaklayarak arkadaş edinmesine fırsat vermezler. Çocuklarını bu şekilde koruduklarını zannederek çocuğun sosyalleşmesini, çevre edinmesini ve insanlar arasında sağlıklı gelişmesini engellemiş olurlar.

Evlat edinilmiş olan çocuğa gerçeği söyleme işinde zamanlama çok önemlidir. Gerçeği söyleme işi, okulöncesi dönemde halledilmemiş ise, açıklama anının, çocuğun bir kriz dönemine rastlamamasına dikkat edilmelidir. Kriz dönemlerine örnek olarak, ilkokula başlamaya iki gün kala, buluğ çağının bunalımlı bir zamanı ya da yoğun bir stres anı sayılabilir. Ancak çok gecikmemeye de özen gösterilmelidir. Çocuğun, gerçeği, bir öğretmeninden, bir sınıf arkadaşından veya bir yabancıdan hiç beklemediği bir anda öğrenebileceği unutulmamalıdır. Araştırma bulguları, beklenmedik ifşaatların çocuğu yaraladığını, saldırgan yaptığını, okul başarısızlığına, uyum ve davranış bozukluklarıyla psikolojik sorunlara yol açtığını, çocuğun kendisini evlat edinmiş olan aileye duyduğu sevgi ve güveni yıprattığını ortaya koymaktadır.

Evlat edinilmiş çocuk, okul çağına geldiğinde, okul idaresi, öğretmen, – varsa – okulun rehberlik uzmanı durumdan haberdar edilmelidir. Çocuk bunu bilmeli, evlat edinilmiş olmanın ayıp olmadığını, utanılacak veya gizlenilecek bir durum olmadığının bilincinde olmalıdır. Durumunu arkadaşlarından veya çevresinden saklamak ihtiyacını duymamalıdır. Aksine, durumun bilincinde olduğunu, koşullarından memnun olduğunu, ailesi ile mutlu olduğunu rahatlıkla açığa vurabilmelidir.

Evlat edinilmiş çocuktan gerçeği gizlemek ne kadar sakıncalı ise, ona ayrıcalıklı muamele etmek de o kadar sakıncalıdır. Gerek anne-baba, gerekse diğer aile bireyleri çocuğa doğal bir şekilde davranmalı, çocuğa akranlarından farklı olduğu izlenimi vermemelidir. Bazı hallerde, evlat edindikten sonra, anne bir, hatta birkaç çocuk doğurabilir. Bu hallerde bütün çocuklara eşit muamele yapılmalı, çocuklar arasında ayırım yapılmamalıdır. Evlat edinilmiş çocuk, kardeşleri doğmadan önce görmeye alışık olduğu ilgi ve sevgiyi kaybetmemeli, istenmediği hissine kapılmamalıdır. Kendisinden sonra gelen kardeşlere de bu gerçek, uygun zamanda ve uygun biçimde anlatılmalıdır. Bütün çocuklar eşit oranda ilgi, sevgi ve şefkat görerek yetiştirilmelidir.

Evlat edinilen çocuk, sevgi ve ilgi gördüğünde, sağlıklı ve dengeli bir ailede büyüyüp geliştiğinde, mutlu ve verimli olur. Çocuk ve aile tarafından, çevreye uyum konusunda yaşanan sorunlar, zamanla çözümlenir ve unutulur. Evlat edinme olgusu sayesinde, terkedilmiş bir çocuk sıcak bir yuva kazanmış olur, çocuksuz bir aile de çocuk sahibi olmanın mutluluğunu tatmış olur.